Maârif Vekâleti'nde Bir Başkâtip: Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçûki ve Arşivi
Sinem Ayşe Gülmez Saydam
23 Kasım 2023
Maârif Vekâleti’nde (günümüzde Millî Eğitim Bakanlığı) başkâtip olarak çalışmış Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçukî’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e uzanan arşivi, 1890’lardan 1925’e Maârif Vekâleti’nde görev yapmış yaklaşık 7.000 şahsın biyografisinin yanı sıra eğitimle ilgili kitap taslakları, Ateşizâde’nin yazışmaları ve aile fotoğraflarını bir araya getirir. A harfinden Z harfine tasnif edilmiş biyografiler, Maârif Vekâleti’ne bağlı olarak çalışan öğretmen, memur, müstahdem, hafız-ı kütüb (kütüphaneci), müfettiş ve müdürler ile yolu vekâlete düşen ve Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı kurumlarında çalışan doktor, yüzbaşı, onbaşı, kolağası, ferik, binbaşı, kaymakam, kumandan, sanatçı, tercüman ve ressamların çalışma hayatına dair hikâyeleri içerir. Arşiv, kapsamı itibarıyla 1857 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nda kurulan ve Cumhuriyet döneminde Maârif Vekâleti adını alan Maârif-i Umûmiyye Nezâreti’nin faaliyetlerine ilişkin fotoğraf, albüm, yazılı belge ve haritaları içeren Salt Araştırma Eğitim Arşivi‘ne eklemlenir.
1868 yılında İstanbul’da, Beşiktaş Valideçeşmesi Attar (Aktar) Sokağı’ndaki 24 numaralı hanede dünyaya gelen Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçûkî’nin babası, Nazime Sultan’ın kahvecibaşısı Ali Rıza Efendi’dir. Eşi Mehmed Emin Bey’in kızı Safiye Hanım’dır.
Sıbyan Mektebi, Emirgan Rüşdiyesi ve Soğukçeşme Askerî Rüşdiyesi’ndeki tahsilinden sonra Lisan Mektebi’ne üç yıl kadar devam eden Ateşizâde, göz rahatsızlığı nedeniyle muvaffak olamayarak diploma alamadan ve kendi isteğiyle mektepten ayrılır. Türkçe kitabet eder, Fransızca ve İngilizce kıraat ve mümkün mertebe ifade-i merama muktedirdir.
16 yaşında iken, 14 Ağustos 1884’te Dersaadet Gümrük Muhasebe Kalemi’nde çırak olarak çalışmaya başlar. Ekim 1885’te Maârif Nezâret-i Celîlesi Mekâtib-i İbtidâiye İdaresi’nde memur olur. 1886’dan 1892’ye kadar Mekâtib-i Gayrimüslim ve Ecnebiye Müfettişliği, Mekâtib Komisyonu, Mekâtib-i İbtidâiye İdaresi, Aş ve Fodula Komisyonu Azalığı ve Zühtü Paşa’ya bağlı olan Tetkîk-i Müellifât Komisyonu’nda memurluk ve müfettişlik görevlerinde bulunur.
1892 tarihli bir resmî yazıyla Beşiktaş’ta Feyz-i Sıbyan adlı özel bir okula müdür olarak tayin edilir, ancak mektebin açılamamasından dolayı bu görevi yerine getiremez. Memuriyet hayatı boyunca Maârif Vekâleti’nde birçok farklı görev ve unvan ile çalışan Ateşizâde, Mekâtib-i İbtidâiye İdaresi’ndeyken 17 Ağustos 1904’te Hamidiye Hicaz Şimendifer Hatt-ı liyesi’nin Maan’a (Ürdün) kadar inşa edilen kısmının açılış töreninde görevlendirilen heyetin başkanı Turhan Paşa ile birlikte Maan’a gider. İstanbul’a döndükten sonra Saray-ı Hümâyûn’a davet edilir ve 17 Eylül 1904’te Maan Demiryolları açılışının yadigârı olarak gümüş madalya ile ödüllendirilir.
1908’de iptidai mekteplerinin ıslahı, müfredatın yeni usullere uygun şekilde düzenlemesi ve mekteplerin idarelerine ilişkin gelirlerin temini için memur olarak İzmit’e gider. İzmit, Sapanca, Adapazarı, Geyve, Akhisar, Mekece, Taraklı ve Hendek’te Teftiş Dairesi dâhilindeki okulları teftiş ve muallimleri imtihan eder. Ancak bu sırada geçirdiği bir hastalıktan dolayı Kandıra ve Yalova’ya gidemeden zorunlu olarak birkaç ay sonra İstanbul’a döner. 1908’de Mekâtib-i İbtidâiye İdaresi’nin lağvedilmesi sonucu kadro dışı kalır; Ocak 1909’da idarenin tekrar teşekkülü ile ikinci kez Mekâtib-i İbtidâiye İdaresi Başkitâbeti’ne tayin edilir. Şubat 1909’da “Bedir” adlı musavver bir mecmuanın resmî ruhsatını alır. Eylül 1909’da yeniden kurulan İstanbul Vilâyeti Maârif İdaresi Başkitâbeti’ne nakledilir. 1912 itibarıyla memuriyetine ek olarak Beşiktaş Encümeni Maârif Şubesi Azalığı yapar, ancak Ağustos 1913’te asıl memuriyetinden ayrılır. Nisan 1919’da Kütüphaneler Müfettişliği’ne, Haziran 1919’da Tedrisat-ı İbtidâiye İdaresi Evrak Mümeyyizliği’ne ve Eylül 1920’de Tedrisat-ı İbtidâiye Müdüriyeti Birinci Şube Mümeyyizliği’ne tayin edilir. Ekim 1921’de ikinci rütbeden maarif nişanıyla ödüllendirilen Ateşizâde, Maârif Vekâleti Tedrisat Dairesi’nde dosya memuru iken 7 Nisan 1926 tarihinde vefat eder.
Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçûkî Arşivi
Vefatına dek çalışmaya ve üretmeye devam eden Ateşizâde, arşivindeki şahısların hikâyelerini ya Hattat Arif Hikmet Bey’in biyografisindeki gibi gazete ve mecmualardan kestiği fotoğraflar veya resimlerle süsler, yahut Abdurrahman Şeref Efendi’nin biyografisindeki gibi gençlik ve yaşlılık dönemine ait iki fotoğrafla belgeleme yoluna gider. Fotoğrafını elde edemediğinde ise ekleyeceği kısmı boş bırakır.
Ateşizâde’nin arşivi, sahaftan A’dan Z’ye alfabetik düzende tasniflenmiş dosyalar hâlinde temin edilir. Arşivin Soyadı Kanunu öncesine tarihlenmesinden dolayı araştırmacıların benzer isimlerle karşılaşma olasılığı düşünülerek belirlenen kataloglama yöntemiyle biyografiler, şahsın adı, unvanı, doğum yeri, tahsili, sicil numarası ve belirtilmişse babasının adı ve işi ile tanımlanır; çalıştığı süre boyunca bulunduğu atandığı görevler, unvanlar ve yerler anahtar kelimeler hâlinde, varsa fotoğrafı ve belgede geçen ilk ve son tarihler not olarak belirtilir. Böylelikle araştırmacıların arşivdeki belgelere kolay erişimi amaçlanır.
Biyografisi yazılan şahısların iptidai, rüştiye, idadi, dârülmuallimîn ve dârülmuallimât gibi tahsil gördükleri okullar ve bulundukları görevler, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e geçişteki eğitim sistemi ve reformları hakkında veriler sunar. Esnaf İsmail Ağa’nın oğlu hafız-ı kütüb Abdülaziz Efendi, Protestan cemaatinden Palu kasabasında dünyaya gelen Samuel Efendi, yüzbaşı rütbesine nail olmuş muallim ve tercüman Giritli Ali Refik Efendi veya orduda ferik, miralay, binbaşı gibi üst kademelerde görev alıp muallim olarak çalışan ve resim dersleri alıp 1869-1870 yıllarında Paris’teki Salon sergilerinde tablolarını teşhir ettikten sonra mükafat olarak Roma’ya gönderilen Şeker Ahmed Ali Paşa gibi farklı etnik köken ya da konumdan gelen kişilerin biyografilerini içeren arşiv, Maârif Vekâleti’ndeki çalışan profilinin çeşitliliğini de gösterir. Ateşizâde’nin hâl tercümesinden ve diğer biyografilerden, çalışanların tayin yerleri ve tarihleri, üstlendikleri görevler, görevlerinin ne sıklıkta değiştiği, aldıkları maaşlar, zamlar, madalya ve nişanlar ile müellifi oldukları eserleri incelemek mümkün. Bu veriler vekâletin işleyişinin nasıl titizlikle kayıt altına alınıp belgelendiğini ortaya koyar.
Erkek çalışan yoğunluğunun aksine arşivde kadın çalışan olarak sadece Hırka-i Şerif Postnişini Efendi’nin hafîdesi (torunu) Fatma Zehra Hanım’a ait biyografi yer alır. Yaklaşık 7.000 kişinin biyografisini içeren bu denli kapsamlı bir arşivde sadece bir kadın çalışanın biyografisiyle karşılaşmak şaşırtıcıdır; dönemin koşullarını yansıtması bakımından da düşündürücüdür.
Ateşizâde’nin yalnızca Maârif Vekâleti çalışanlarına ve eğitim alanına odaklanmakla kalmayıp Ehâdis-i Mai, Telhîs-i Tarih-i Osmânî, Telhîs-i Coğrafya-i Umûmi, Risale-i İmla, Saika-i Aşk, Risale-i İmla ve Vazife, Muhtasar Tarih-i Osmânî adlı edebî ve fennî eserleriyle dil, coğrafya, tarih konularına eğildiği; Coğrafya Hulasası, Lugat-i Bedreddin, Nahv-i Arabî, Telhîs-i Coğrafya-i Osmânî gibi ruhsatnamesi olduğu hâlde basılamayan eserlerinin ve Bedreddin’in Maârif Kütüğü, Maan Resm-i Küşâdı gibi yarıda kalan kitap taslaklarının olduğu biliniyor. Aynı adla başlayan şahıs biyografilerinin bir araya getirilmesi ve kimi zaman aynı sayfada yazılması, bu belgelerin bir yayın hazırlığı için kayıt altına alındığı ihtimalini akla getiriyor. Arşivde fotoğrafı yer alan Niyazi Hüseyin Bey’in Bedreddin Bey’e gönderdiği fotoğrafın arkasındaki “‘Maârif Kütüğü’: Müellif-i muhteremi izzetlû Bedri Beyefendi’ye takdîm, fî Haziran sene 1339 [1923], Tedrîsât-ı İbtidâiye Şube hülefâsından Niyazi Hüseyin” notu, bu olasılığı güçlendiriyor ve fotoğrafı belge olarak kullanılması amacıyla ulaştırdığı anlaşılıyor.
Ateşizâde’nin arşivindeki en önemli eseri, 1924 tarihli iki ciltten oluşan Hadikâtü’l-Mekâtib. Yarım kalmış eserin neden basılamadığı bilinmemekle birlikte kapağındaki ve iç kapağındaki yazılardan, kitabın içeriğini oluşturacak verileri Maârif Vekâleti’nin isteğiyle toplamaya başladığı anlaşılıyor. Eserde Dersaadet ve bilâd-ı selâsede inşa ve tesis olunan altı yüzü aşkın iptidai mektebinin mevkileri, sicil kayıtları, vakıfnameleri ve banileri hakkında bilgiler yer alıyor.
Biyografiler, tamamlanmış ve yarıda kalmış kitap taslakları gibi eğitim tarihi açısından önemli kaynakları içeren Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçûkî Arşivi, Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi’ndeki Maârif Nezâreti Fonu’ndan sonra eğitim tarihi, maârif çalışanları ve mektepler hakkındaki en kapsamlı arşivdir.
Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçûkî ve Mustafa Şemsettin Şeniz arşivleri arasındaki ilişki
2018’de, Salt Araştırma Mimarlık ve Tasarım Arşivi’nin bir parçası olan Mustafa Şemsettin Şeniz Arşivi’nin kataloglama çalışmaları sona ererken, “Beşiktaş’ta Valideçeşmesinde Ateşizâde merhum Bedri Bey’in mahdûmu Vilâyet Mimarı Şemseddin Beyefendi’ye takdim” yazılı bir zarfın ortaya çıkmasıyla Ateşizâde ile Şeniz arşivleri arasında bir bağlantı olduğu tespit edilir. Daha sonra Ateşizâde’nin arşivinde de bu ilişkiyi ortaya koyan belgelere rastlanır.
Maârif Vekâleti’nde çalışan mimar Mustafa Şemsettin Şeniz ve başkâtip Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçukî’nin arşivlerinin iki yıl arayla iki farklı sahaftan temini tamamen tesadüfi olmakla birlikte kapsamları itibarıyla her ikisi de Salt Araştırma’nın dijital koleksiyonları arasındaki yerini alır. Mustafa Şemsettin Şeniz’in Csepel’den Ateşizâde’ye gönderdiği mektup ve kartpostallar Ateşizâde’nin oğlu olduğunu ortaya koyan belgelerin başlıcaları arasındadır.
İki arşivde de birbiriyle ilişkili belgelerle karşılaşılması çapraz bir okumayı mümkün kılarak kronolojik boşlukları tamamlar. Ateşizâde’nin Hadikatü’l-Mekatib eseriyle göstermiş olduğu çabaya karşılık Maârif-i Umûmiye Nazırı tarafından gönderilen 5 Ekim 1921 tarihli belge ve maarif nişanı ile taltif edildiğini bildiren 3 Kasım 1922 tarihli yazı Şeniz’in arşivinde yer alırken, Şeniz’in İstanbul Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü şef mimarlığından emekli olduğunu ve kendisine maaş bağlandığını gösteren 1941 tarihli belgeye Ateşizâde’nin arşivinde rastlanır.
Aralarındaki ilişkinin birbirine referans veren belgelerle ortaya koyulduğu Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçûki ve Mustafa Şemsettin Şeniz arşivlerinin aynı kurumun çatısı altında yer bulması, Salt’ın dijital koleksiyonlarını geliştirirken belirli ilgi alanlarına odaklandığını ve sağlama politikasına önem verdiğini gösterir. Kütüphanecilik ve arşivcilikle ilgili faaliyetler yürüten kültür kurumlarının mevcut koleksiyonlarını geliştirmek amacıyla ilgi alanlarını belirlemesi ve birçok alana yayılmadan temkinli adımlar atarak sağlama politikalarını oluşturması, temin yöntemlerini geliştirmesi ve bu usullerin sürdürülebilirliğini sağlaması gibi hususlara dikkat çekmesi açısından da kritik bir örnektir.
*Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçukî Arşivi’nin kataloglama ve dijitalleştirme çalışmalarında Ayşe Buluş, Emir Küçük ve Büşra İyibaş araştırmacı, Merve Çakır asistan olarak katkı sağlamıştır.
- - -
Sinem Ayşe Gülmez Saydam, lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde 2011’de tamamladı. Arab Image Foundation, University of Delaware, Metropolitan Museum of Art ve Getty Conservation Institute tarafından ortaklaşa yürütülen Middle East Photograph Preservation Initiative’in (MEPPI) 2014’te Darat al Funun’da (Amman) ve 2015’te American University of Beirut’ta fotoğraf tarihi, dijitalleştirme ve koruma üzerine gerçekleştirdiği eğitimlere katıldı. Bilgi ve belge yönetimi alanında 2018’de İstanbul Üniversitesi’nden yüksek lisans, 2021’de İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nden lisans derecesini aldı. Hâlen Salt Araştırma’da arşiv yöneticisi olarak görev yapan Gülmez, özel arşivler, aile arşivleri, koruma, saklama, kataloglama ve dijitalleştirme konularındaki çalışmalarına devam etmektedir.
1868 yılında İstanbul’da, Beşiktaş Valideçeşmesi Attar (Aktar) Sokağı’ndaki 24 numaralı hanede dünyaya gelen Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçûkî’nin babası, Nazime Sultan’ın kahvecibaşısı Ali Rıza Efendi’dir. Eşi Mehmed Emin Bey’in kızı Safiye Hanım’dır.
Sıbyan Mektebi, Emirgan Rüşdiyesi ve Soğukçeşme Askerî Rüşdiyesi’ndeki tahsilinden sonra Lisan Mektebi’ne üç yıl kadar devam eden Ateşizâde, göz rahatsızlığı nedeniyle muvaffak olamayarak diploma alamadan ve kendi isteğiyle mektepten ayrılır. Türkçe kitabet eder, Fransızca ve İngilizce kıraat ve mümkün mertebe ifade-i merama muktedirdir.
16 yaşında iken, 14 Ağustos 1884’te Dersaadet Gümrük Muhasebe Kalemi’nde çırak olarak çalışmaya başlar. Ekim 1885’te Maârif Nezâret-i Celîlesi Mekâtib-i İbtidâiye İdaresi’nde memur olur. 1886’dan 1892’ye kadar Mekâtib-i Gayrimüslim ve Ecnebiye Müfettişliği, Mekâtib Komisyonu, Mekâtib-i İbtidâiye İdaresi, Aş ve Fodula Komisyonu Azalığı ve Zühtü Paşa’ya bağlı olan Tetkîk-i Müellifât Komisyonu’nda memurluk ve müfettişlik görevlerinde bulunur.
1892 tarihli bir resmî yazıyla Beşiktaş’ta Feyz-i Sıbyan adlı özel bir okula müdür olarak tayin edilir, ancak mektebin açılamamasından dolayı bu görevi yerine getiremez. Memuriyet hayatı boyunca Maârif Vekâleti’nde birçok farklı görev ve unvan ile çalışan Ateşizâde, Mekâtib-i İbtidâiye İdaresi’ndeyken 17 Ağustos 1904’te Hamidiye Hicaz Şimendifer Hatt-ı liyesi’nin Maan’a (Ürdün) kadar inşa edilen kısmının açılış töreninde görevlendirilen heyetin başkanı Turhan Paşa ile birlikte Maan’a gider. İstanbul’a döndükten sonra Saray-ı Hümâyûn’a davet edilir ve 17 Eylül 1904’te Maan Demiryolları açılışının yadigârı olarak gümüş madalya ile ödüllendirilir.
1908’de iptidai mekteplerinin ıslahı, müfredatın yeni usullere uygun şekilde düzenlemesi ve mekteplerin idarelerine ilişkin gelirlerin temini için memur olarak İzmit’e gider. İzmit, Sapanca, Adapazarı, Geyve, Akhisar, Mekece, Taraklı ve Hendek’te Teftiş Dairesi dâhilindeki okulları teftiş ve muallimleri imtihan eder. Ancak bu sırada geçirdiği bir hastalıktan dolayı Kandıra ve Yalova’ya gidemeden zorunlu olarak birkaç ay sonra İstanbul’a döner. 1908’de Mekâtib-i İbtidâiye İdaresi’nin lağvedilmesi sonucu kadro dışı kalır; Ocak 1909’da idarenin tekrar teşekkülü ile ikinci kez Mekâtib-i İbtidâiye İdaresi Başkitâbeti’ne tayin edilir. Şubat 1909’da “Bedir” adlı musavver bir mecmuanın resmî ruhsatını alır. Eylül 1909’da yeniden kurulan İstanbul Vilâyeti Maârif İdaresi Başkitâbeti’ne nakledilir. 1912 itibarıyla memuriyetine ek olarak Beşiktaş Encümeni Maârif Şubesi Azalığı yapar, ancak Ağustos 1913’te asıl memuriyetinden ayrılır. Nisan 1919’da Kütüphaneler Müfettişliği’ne, Haziran 1919’da Tedrisat-ı İbtidâiye İdaresi Evrak Mümeyyizliği’ne ve Eylül 1920’de Tedrisat-ı İbtidâiye Müdüriyeti Birinci Şube Mümeyyizliği’ne tayin edilir. Ekim 1921’de ikinci rütbeden maarif nişanıyla ödüllendirilen Ateşizâde, Maârif Vekâleti Tedrisat Dairesi’nde dosya memuru iken 7 Nisan 1926 tarihinde vefat eder.
Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçûkî Arşivi
Vefatına dek çalışmaya ve üretmeye devam eden Ateşizâde, arşivindeki şahısların hikâyelerini ya Hattat Arif Hikmet Bey’in biyografisindeki gibi gazete ve mecmualardan kestiği fotoğraflar veya resimlerle süsler, yahut Abdurrahman Şeref Efendi’nin biyografisindeki gibi gençlik ve yaşlılık dönemine ait iki fotoğrafla belgeleme yoluna gider. Fotoğrafını elde edemediğinde ise ekleyeceği kısmı boş bırakır.
Ateşizâde’nin arşivi, sahaftan A’dan Z’ye alfabetik düzende tasniflenmiş dosyalar hâlinde temin edilir. Arşivin Soyadı Kanunu öncesine tarihlenmesinden dolayı araştırmacıların benzer isimlerle karşılaşma olasılığı düşünülerek belirlenen kataloglama yöntemiyle biyografiler, şahsın adı, unvanı, doğum yeri, tahsili, sicil numarası ve belirtilmişse babasının adı ve işi ile tanımlanır; çalıştığı süre boyunca bulunduğu atandığı görevler, unvanlar ve yerler anahtar kelimeler hâlinde, varsa fotoğrafı ve belgede geçen ilk ve son tarihler not olarak belirtilir. Böylelikle araştırmacıların arşivdeki belgelere kolay erişimi amaçlanır.
Biyografisi yazılan şahısların iptidai, rüştiye, idadi, dârülmuallimîn ve dârülmuallimât gibi tahsil gördükleri okullar ve bulundukları görevler, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e geçişteki eğitim sistemi ve reformları hakkında veriler sunar. Esnaf İsmail Ağa’nın oğlu hafız-ı kütüb Abdülaziz Efendi, Protestan cemaatinden Palu kasabasında dünyaya gelen Samuel Efendi, yüzbaşı rütbesine nail olmuş muallim ve tercüman Giritli Ali Refik Efendi veya orduda ferik, miralay, binbaşı gibi üst kademelerde görev alıp muallim olarak çalışan ve resim dersleri alıp 1869-1870 yıllarında Paris’teki Salon sergilerinde tablolarını teşhir ettikten sonra mükafat olarak Roma’ya gönderilen Şeker Ahmed Ali Paşa gibi farklı etnik köken ya da konumdan gelen kişilerin biyografilerini içeren arşiv, Maârif Vekâleti’ndeki çalışan profilinin çeşitliliğini de gösterir. Ateşizâde’nin hâl tercümesinden ve diğer biyografilerden, çalışanların tayin yerleri ve tarihleri, üstlendikleri görevler, görevlerinin ne sıklıkta değiştiği, aldıkları maaşlar, zamlar, madalya ve nişanlar ile müellifi oldukları eserleri incelemek mümkün. Bu veriler vekâletin işleyişinin nasıl titizlikle kayıt altına alınıp belgelendiğini ortaya koyar.
Erkek çalışan yoğunluğunun aksine arşivde kadın çalışan olarak sadece Hırka-i Şerif Postnişini Efendi’nin hafîdesi (torunu) Fatma Zehra Hanım’a ait biyografi yer alır. Yaklaşık 7.000 kişinin biyografisini içeren bu denli kapsamlı bir arşivde sadece bir kadın çalışanın biyografisiyle karşılaşmak şaşırtıcıdır; dönemin koşullarını yansıtması bakımından da düşündürücüdür.
Ateşizâde’nin yalnızca Maârif Vekâleti çalışanlarına ve eğitim alanına odaklanmakla kalmayıp Ehâdis-i Mai, Telhîs-i Tarih-i Osmânî, Telhîs-i Coğrafya-i Umûmi, Risale-i İmla, Saika-i Aşk, Risale-i İmla ve Vazife, Muhtasar Tarih-i Osmânî adlı edebî ve fennî eserleriyle dil, coğrafya, tarih konularına eğildiği; Coğrafya Hulasası, Lugat-i Bedreddin, Nahv-i Arabî, Telhîs-i Coğrafya-i Osmânî gibi ruhsatnamesi olduğu hâlde basılamayan eserlerinin ve Bedreddin’in Maârif Kütüğü, Maan Resm-i Küşâdı gibi yarıda kalan kitap taslaklarının olduğu biliniyor. Aynı adla başlayan şahıs biyografilerinin bir araya getirilmesi ve kimi zaman aynı sayfada yazılması, bu belgelerin bir yayın hazırlığı için kayıt altına alındığı ihtimalini akla getiriyor. Arşivde fotoğrafı yer alan Niyazi Hüseyin Bey’in Bedreddin Bey’e gönderdiği fotoğrafın arkasındaki “‘Maârif Kütüğü’: Müellif-i muhteremi izzetlû Bedri Beyefendi’ye takdîm, fî Haziran sene 1339 [1923], Tedrîsât-ı İbtidâiye Şube hülefâsından Niyazi Hüseyin” notu, bu olasılığı güçlendiriyor ve fotoğrafı belge olarak kullanılması amacıyla ulaştırdığı anlaşılıyor.
Ateşizâde’nin arşivindeki en önemli eseri, 1924 tarihli iki ciltten oluşan Hadikâtü’l-Mekâtib. Yarım kalmış eserin neden basılamadığı bilinmemekle birlikte kapağındaki ve iç kapağındaki yazılardan, kitabın içeriğini oluşturacak verileri Maârif Vekâleti’nin isteğiyle toplamaya başladığı anlaşılıyor. Eserde Dersaadet ve bilâd-ı selâsede inşa ve tesis olunan altı yüzü aşkın iptidai mektebinin mevkileri, sicil kayıtları, vakıfnameleri ve banileri hakkında bilgiler yer alıyor.
Biyografiler, tamamlanmış ve yarıda kalmış kitap taslakları gibi eğitim tarihi açısından önemli kaynakları içeren Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçûkî Arşivi, Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi’ndeki Maârif Nezâreti Fonu’ndan sonra eğitim tarihi, maârif çalışanları ve mektepler hakkındaki en kapsamlı arşivdir.
Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçûkî ve Mustafa Şemsettin Şeniz arşivleri arasındaki ilişki
2018’de, Salt Araştırma Mimarlık ve Tasarım Arşivi’nin bir parçası olan Mustafa Şemsettin Şeniz Arşivi’nin kataloglama çalışmaları sona ererken, “Beşiktaş’ta Valideçeşmesinde Ateşizâde merhum Bedri Bey’in mahdûmu Vilâyet Mimarı Şemseddin Beyefendi’ye takdim” yazılı bir zarfın ortaya çıkmasıyla Ateşizâde ile Şeniz arşivleri arasında bir bağlantı olduğu tespit edilir. Daha sonra Ateşizâde’nin arşivinde de bu ilişkiyi ortaya koyan belgelere rastlanır.
Maârif Vekâleti’nde çalışan mimar Mustafa Şemsettin Şeniz ve başkâtip Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçukî’nin arşivlerinin iki yıl arayla iki farklı sahaftan temini tamamen tesadüfi olmakla birlikte kapsamları itibarıyla her ikisi de Salt Araştırma’nın dijital koleksiyonları arasındaki yerini alır. Mustafa Şemsettin Şeniz’in Csepel’den Ateşizâde’ye gönderdiği mektup ve kartpostallar Ateşizâde’nin oğlu olduğunu ortaya koyan belgelerin başlıcaları arasındadır.
İki arşivde de birbiriyle ilişkili belgelerle karşılaşılması çapraz bir okumayı mümkün kılarak kronolojik boşlukları tamamlar. Ateşizâde’nin Hadikatü’l-Mekatib eseriyle göstermiş olduğu çabaya karşılık Maârif-i Umûmiye Nazırı tarafından gönderilen 5 Ekim 1921 tarihli belge ve maarif nişanı ile taltif edildiğini bildiren 3 Kasım 1922 tarihli yazı Şeniz’in arşivinde yer alırken, Şeniz’in İstanbul Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü şef mimarlığından emekli olduğunu ve kendisine maaş bağlandığını gösteren 1941 tarihli belgeye Ateşizâde’nin arşivinde rastlanır.
Aralarındaki ilişkinin birbirine referans veren belgelerle ortaya koyulduğu Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçûki ve Mustafa Şemsettin Şeniz arşivlerinin aynı kurumun çatısı altında yer bulması, Salt’ın dijital koleksiyonlarını geliştirirken belirli ilgi alanlarına odaklandığını ve sağlama politikasına önem verdiğini gösterir. Kütüphanecilik ve arşivcilikle ilgili faaliyetler yürüten kültür kurumlarının mevcut koleksiyonlarını geliştirmek amacıyla ilgi alanlarını belirlemesi ve birçok alana yayılmadan temkinli adımlar atarak sağlama politikalarını oluşturması, temin yöntemlerini geliştirmesi ve bu usullerin sürdürülebilirliğini sağlaması gibi hususlara dikkat çekmesi açısından da kritik bir örnektir.
*Ateşizâde Mehmed Bedreddin Selçukî Arşivi’nin kataloglama ve dijitalleştirme çalışmalarında Ayşe Buluş, Emir Küçük ve Büşra İyibaş araştırmacı, Merve Çakır asistan olarak katkı sağlamıştır.
Sinem Ayşe Gülmez Saydam, lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde 2011’de tamamladı. Arab Image Foundation, University of Delaware, Metropolitan Museum of Art ve Getty Conservation Institute tarafından ortaklaşa yürütülen Middle East Photograph Preservation Initiative’in (MEPPI) 2014’te Darat al Funun’da (Amman) ve 2015’te American University of Beirut’ta fotoğraf tarihi, dijitalleştirme ve koruma üzerine gerçekleştirdiği eğitimlere katıldı. Bilgi ve belge yönetimi alanında 2018’de İstanbul Üniversitesi’nden yüksek lisans, 2021’de İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nden lisans derecesini aldı. Hâlen Salt Araştırma’da arşiv yöneticisi olarak görev yapan Gülmez, özel arşivler, aile arşivleri, koruma, saklama, kataloglama ve dijitalleştirme konularındaki çalışmalarına devam etmektedir.